04/03/2013
HAYAT GÜZELDİR
Oğlu babasına sorar : « Babacığım benimle maraton koşmaya var mısın?» Kalp sorunları olmasına karşın baba, yine de « Evet, varım » diye yanıtlar. Ve bir maratonu birlikte tamamladılar. Baba oğul başka bir çok maratonu daha birlikte koştular. Baba her seferinde oğlunun yeni bir yarış talebini kabul ediyordu. Oğlu bir gün babasına « Baba, Ironman'a (Triathlon) koşmaya var mısın benimle ? » deyince baba bu kez de evet der ve kabul eder. (Bilmeyenlere anımsatalım ki Ironman dünyanın en zor triathlon yarışıdır ve üç dayanıklılık sınavından oluşur : Denizde 3, 86 km'lik yüzme, 180,2 km'lik bisiklet ve nihayet 42,195 km'lik bildiğimiz maraton. Baba oğul bu zor yarışı birlikte tamamladılar…
Sizin eliniz, kolunuz, bacağınız var mı? Öyleyse hayat size güzeldir! Siz yürüyebildiğiniz, yemeğinizi kendiniz yediğiniz, idrarınızı büyük abdestinizi tutabildiğiniz sürece insansınızdır…”ya da” insan olduğunuzu sanarsınız. İnsan düşünen bir varlıktır. “Hayvanlardan en büyük farkı da düşünebilmesidir. ” der kitaplar…. Hayvanlarda yer içer ve boşaltım yapar, öyle değil mi? Tabi insan olmak, düşünen varlık olmakla da yetmez. Her zaman hedefi ve bir çıtası olmalı insanın. “İnsan Gibi Yaşamış Olmak için “ değil, hayata daha fazla anlam katabilmek için yaşamalı... Çünkü hayat aldığınız nefes kadar kısa. Ve unutmayın “bir makine ucuna bağlı olarak nefes alabiliyorsanız bile” bu, size “yaşama hakkı “ verilmesi esasını doğurur. Tıp literatürü , Sosyal bilimciler hatta Hukukçular böyle der… Burdaki müthiş sorgu da şudur; “ben makinenin ucunde ne kadar insanım?” Siz değerlisiniz. Bu karmaşık evrene geldiğiniz andan itibaran “yaşam hakkı” artık vardır… Her canlı için. Hele insan üstünlüğü bakımından bu kadar değerli iken bu hakkı sorgulamak imkansızdır. Tek sorun “biz ne kadar değerli olduğumuzu biliyor muyuz? “ sorusudur… Ve şuna da inanın, “Değerli olduğunuzu hissettiğiniz her an”, o müthiş yaşam enerjiniz ile dokunun her şeye. Bazen küçük bir kalbe, bazen yaşlı bir ele, bazen sakat ve düşkün birine… Ve görün gözlerinin içindeki sizden yansıyan o hayat enerjisini, yaşama isteğini. Hani akşam sefası gibi, tam güneş battığı anda açmışsınızdır tek tek her birinin yüreğine. Sizinle bu minik hikayeyi neden paylaştım, çünkü; hayatın son zamanlarda değeriz kılındığını fark etmeye başladım. Bu benim içinde geçerli. Size bu koca soru işaretlerini satmıyorum, aksine yanıtlamaya çalışıyorum, kendimce bir muhasebe mantığımla… Ve bu kadar sözle de, hikayedeki “bedensel engelli” bir gencin “hasta” babasına kattığı değeri görmenizi sağlamaya çalıştım… Spor benim hayatımın bir parçası oldu. Sağlıkçı olmamda insanın bedensel ve zihinsel bütünlüğü ile ne kadar anlamlı olduğunu görmemi sağladı. Ama meslek hayatım ve spor birleşince, hayatım boyunca gördüğüm kolsuz ressamlar, bacaksız sporcular, kör-sağır dehalar, yaralı kalpli (kalp anomaliliği) miniklerin müthiş savaşçı ruhları, daha sayamadığım bir çok engelsiz engellinin dokunuşları ile değiştirdiği yaşamlar hayata bakış açımı değiştirdi, değiştirmeye ve şekillenmeye de devam ediyor. Umarım size de bir anlam katabilmişimdir… Keyifli hikayeler, deneyimler ve günlük notlarımla sizlere yazmaya, paylaşmaya devam edeceğim. İlk yazımla merhaba demiş olmak istiyorum. Okurken keyif alıp, keyif alırkende lütfen hayatınızda değişim yaratmayı unutmayın. Sevgiler…
Ebe Gülten SAKALLI“Gebe eğitmeni, Antrenör ve Doğum Destekçisi” gultensakalli@hotmail.com